26 Ağustos 2011

YAPAMAMAK

Başlayamıyorum. Başlarsam bitiremem.
Zaman dar, ben güçsüzüm.
İçimdeki güce herzaman inandım.
Ama zamanı geldiğinde onu yerinde bulamıyorum.
Prensipler edinmek, kabullenmek vicdanımı temizler mi?
Varlığının müptelası olduğum o gücü dönüp tekrar arar mıyım?
Aramaktan vazgeçer soyut gerçekliğe gömülür müyüm?
Sadece öğrenerek edindiğimiz korkudan uzak durur muyum?
Sıradanlığımı kabul eder miyim?
Havada süzülüyorum rüzgar yok.
Düşüyor muyum yoksa uçuyor muyum hiç fikrim yok.
Tutunmak istemiyorum.
Hayal kırıklığı o kadar büyük ki bir yere çarpana kadar bekleyeceğim.
Ben sonsuzluğa gömüldüğümde, beklediğim, gözlerini ovuşturarak ortaya çıkıp,
Daha önce hiç görmediği güneşe bakmaya çalışacak.

7 Ağustos 2011

CENNET

Hayatta birbirine üstünlük sağlayan duygular vardır. Güçlü olduğunu düşündüğünüz duygularınız çok fazla tetiklenen daha zayıf duygularınız tarafından bastırılabilir. Vicdanen çok güçlüsünüzdür.Hatta bazen kendinizi feda edebilecek kadar. Fakat mutsuzluğunuz gün gelir vicdanınızı size unutturur. Biri diğerinin ağırlığına dayanamayarak kırılır. Bu kırılma anlık değildir. Hayatınızın geri kalanına da etki eder. Büyük kararlar almak böyle anlarda gerçekleşir. Bu bir devrim değil kurtuluştur.Süreçten pek sağlam çıkmamışsınızdır aslında, ama dedikleri gibi sizi öldürmeyen şey güçlü kılar. Değişmişsinizdir. 

İnsanlar hata yapar. Bazen hataları veya kötü gidişleri peşinen değerlendirip kederleniriz. Oysa aslolan yolun sonudur. Seçimler, bazen de sizin etki edemediğiniz bazı dış etkenler kaderinizi belirler. Bu akılalmaz bir tren yolu ağı gibidir. Makaslar rastgele değişir siz bambaşka yönlere saparsınız. Yol kötüyse üzülürsünüz bazen tanrıya sitem etme cüretini gösterirsiniz. Tanrı mahçup etmeyi sever. Yeminlerinizi size tek tek yedirir. Her manifestonuza bir cevabı vardır.Yolun sonunda sizi cennete çıkarıverir. 

Şimdi cennetteyim. Benim cennetimdeyim. Konuşuyorum. Görüyorum. Kokluyorum. Cennetime yürürken yorulmuyor kavuşunca yenileniyorum. Suyundan içtiğim her an, yeni bir ben hayat buluyor bu yeşil vadilerde. Her gün yeniden doğuyorum. Güneşi ne yakıyor ne de ışıksız bırakıyor. O kadar güçlü ki, gözlerim dağların ardını görüyor. Eğilip bir çiçeği inceliyorum. Kusursuzluğu aklımı başımdan alıyor. Gökyüzü mavi bir okyanus, deniz mavi bir gökyüzü. Mavi ağaçlarda mor baykuşlar bana gülümsüyor. Tavus kuşlarından daha güzeller. Doğa, naif bir kadın gibi. Sol eli, büyük bir nezaketle havada duruyor. Parmaklarının ucunda gözlerime bakıyor. Etrafımdaki görkemin etkisi altında cevap bile veremiyorum bu derin gözlere. O kadar derin ve güzeller ki sanki tüm galaksi bu gözlerin içinde hayat bulmuş. Arzulanan tüm şeylerin ete kemiğe bürünmüş hali, yaşanan tüm talihsizliklerin negatifi. Sesi daha önce duyulmuş, unutulmuş ve yeniden coşkuyla hatırlanan bir melodi gibi. 

Tanrı yüzüme bakıp hınzırca gülümserken elime bu değerli hediyeyi tutuşturdu. Bunca zaman beni bekleyen ve şans eseri bulduğum benim cennetim.

12 Haziran 2011

Erdoğan İstikrarı

Bugün AKP seçimlerden tekrar büyük bir zaferle ayrıldı. % 50 gibi ezici bir oran ve 325 milletvekiliyle meclisi gene fethetti. Kimileri istikrar istedi, kimleri de yeterince sağlam bir rakip göremedi. Diğerlerinin ülkeyi yönetecegine inanmadı. Peki bu kadar üstüste tek başına iktidar olacak kadar oy alan bir lider ne hisseder? Ve seçim sonuçları onun için ne ifade eder? Tek bir sözcük: AKLANMA
Bunca zaman insanların tepki gösterdiği tüm olumsuzluklar karşısında aklandıklarını düşünüyorlar. Çünkü her seferinde yaptıklarının olumsuzluğuna dair hiçbir işaret almadılar. Dikta ettikleri herşey bir seçimde daha destek gördü. Recep Tayyip Erdoğan gücünü her geçen gün arttırıyor. Ve parlamentoyu es geçip tek başına daha radikal kararlar almaya başlayacak. Çünkü seçmenin kendisine ve onun iradesine oy verdiğini düşünüyor. Aldığı kararların desteklendiğine emin olamasa da en azından çok tepki çekmediğini her seçimde tespit ediyor. Bu onu iradesini bağımsız kullanma yolunda daha da kararlı hale getiriyor. Dolayısıyla korkulması gereken aslında AKP değil lider sıfatındaki ve tüm ülke için karar veren tek bir adamın varlığı. İnsanları bu korkutmalı. Demokrasi denen zırva ne kadar içi boşaltılmış olsa da tek adam iradesi çok daha korkunç. İnsanlar sadece canı acıdığı zaman bu gerçeği görecekler. Şu andaki rutine sarılma duygusu insanları rahatlatıyor. Dikta henüz onların topraklarına uğramamış. Bu ülkede bir sınav skandalı yaşandı ortada tek bir sorumlu bile yok. ÖSYM başkanı görevine devam etse kim itiraz edecek? Ortada ülkenin yarısının oyunu almış tam yetkili bir iktidar var. Bu bir parti iktidarı değil. Kişi iktidarı. RTE istemeden ÖSYM başkanı istese istifa bile edemez. Bunun nasıl bir irade ve kudret olduğunu siz düşünün. Bu ülkede birisi inanılmaz derecede güçleniyor. Bu gücün bir sınırı yok. Recep Tayyip Erdoğanın yetkilerinin artacağı meclisi baypass eden bir referandum yapılsa Erdoğan aynı gün bir süper yetkili başkana dönüşür. Yapmamasının tek nedeni meclisin aslında kendisinin gölgesinden ibaret olması.
İnsanları işte bu güç korkutmalı.

9 Haziran 2011

BARNEY'S VERSİON

Düşüncesizce aşık olmak. Uzayda salınırken bir gezegenin çekim alanına girmek ve hızla atmosfere dalmak. Sürtünme belki tüm derini yok edecek ama derin bir nefes çekebileceksin. İçine neyi çektiğini bile anlayamayacaksın. Belki alışık olmadığın bir hava ciğerlerini yakacak. Ama sonuna kadar ciğerlerini dolduracaksın.Gözlerin belli belirsiz onu görecek. Onu arzulayıp hayatını onunla doldurmak isteyeceksin. Her nereye bakarsan bak onu görmek isteyeceksin. Şanslıysan yalnız olacak ve şanslıysan o da seni sevecek. Hayatı onunla doldururken onun yokluğunun sana yaşatacağı boşluğu hesaplayamayacaksın. Ve ilk hatanda onu kaybettiğinde yokluğu seni yok edecek. Zihnini kaybedip olmayan bir hayatta akılda tutmaya değecek birşey bulamayacaksın. Ve o koskoca hayatta yaşadığın en güzel anların sana şimdi acı vermesi katlanılmaz olacak. Boşluk, anlamsızlık seni duraklatacak. Zihnin hatırlamayı kesecek.

6 Mayıs 2011

MUTSUZLUK

Mutsuzluk insanların kanına farklı şekillerde girer.Öyle dış etkenlerle karşı karşıya kalırsınız ki mutsuzluk kaçınılmaz olur.Kader sizi rahat bırakmaz.Bundan muzdarip insanlar hayatlarını nedensiz bedeller ödeyerek geçirirler.

Bir de neden mutsuz oldukları belli olmayan rahatsız tipler vardır.Hayat standartları fena değildir.Akıllı diye adlandırılırlar ama para kazanma yetenekleri zayıftır.

Cehalet mutluluktur mottosu doğrudur.Çünkü insan doğası sürekli deneyimleme üzerine kurulmuştur.Ruhu ayakta tutan sürekli yenilenmedir.Rutinin güvenilirliği insanların kendilerini korumak için sığındıkları bir limandır. Oysa ruhlarını günden güne öldürür.Okuyan, gezen, farkeden insanlar bunu bilirler ve aksi için çaba gösterirler.Deneyimlendirdikleri şeyler günbe gün artar.Hatta bazıları mikro ölçekten makro ölçeğe geçerler.Dağarcıklarını doldurdukça yükselirler ve çevrelerini en yüksekten görürler.Sokakta gezen biri köşeden çıkan bir baloncuyu görüp şaşırırken yükselen arkadaş onu saatler önce görmüştür ve zamanla sıkılarak izlemeyi bırakmıştır.Sokaktaki kişinin de deneyimleme süreci aslında uçanla aynıdır.Fakat sokaktaki, deneyimleme sürecini bilinçli olarak asla içselleştiremez ve tekrar tekrar yaşasa da her deneyimi ilk gibi olur ve geçicidir.Bu algısal eksiklik onun yükselmesini engeller.Uçan adam film seyrederken aktörün rol yapma ustalığına kilitlenirken sokaktaki adam sahnenin soyut gerçekliğine sığınır.Bu akıl almaz gerçeklik algısı uçan adamı hissizleştirir.Çünkü her bilinmezi bir varoluş sebebine dayandırma yeteneği kazanmıştır.Bu onu hissizleştirip derin bir mutsuzluğa sürükler.Çünkü yeni deneyimleme süreçlerine girmekte zorlanmaya başlar.Mutsuzluğunun temel kaynağı hep uçabilmesi hem de hep aynı yükseklikte kalmasıdır.Çünkü bileğinden yeryüzüne bağlıdır.İçi ağzına kadar helyum gazıyla doludur ama iplerinden kurtulamaz.Yeryüzünde bağlandığı yer ise işidir.Ayakta kalmak için çalışmalıdır.Bedeni onun hapisanesidir.Onun ihiyaçları ve gerçeklik onu yok eder.Deneyimlemeye alışmış bünyesi artık hayatının kısıtlanması yüzünden tıkanmaya başlar.Çevresindeki şeyler görünmez olur ve boşlukta sürüklenir.
Herşeyden sıkılır.
En korkuncu da bu sıkıntısı ve mutsuzluğu alışkanlık haline gelir.

26 Nisan 2011

DOĞU İZLENİMLERİ

Gün-1
ERZURUM
Sabah uçaktan indiğimde beklediğimin aksine ılıman bir hava vardı.Şehri sabunlu dev bir süngerle temizlemeyi hayal ettim.Havanın kasvetinden olsa gerek herşey bana kirli görünüyordu.Alışık olmadığım bir ufuk algılaması vardı.Uzun boş düzlükler ve masalsı görüntüsüyle kaçkar dağları karşımızda uzanıyordu.Bulutlar zirveyi gizliyordu.Hemen arkasında Rize var dediklerinde mesafe algılamam allak bullak oldu.Sıkışık kentlerde böyle uzun algılamalar pek yaşanmaz.

İşimizi bitirdikten sonra yediğim en lezzetli eti bu kentte tattım.Meşhur Cağ Kebabı.Bir yiyeceği lezzetli yapanın kullanılan malzeme olduğunu orda anladım.İyi teknik ancak iyi malzemeyle bir araya gelince güzel sonuç veriyor.Bilmeyenler için Cağ Kebabı yağlı kuzu budundan hazırlanan yatık döner şeklinde odun ateşinde pişirilip şişlerle servis ediliyor.Lavaş ekmeğiyle yeniyor.Erzurum anavatanı.Yediğin en lezzetli etti diyebilirim.


Erzurumda çok etkileyici bir yapıyı da gezme fırsatı buldum.Bir Anadolu Selçuklu yapısı olan Çifte Minareli Medrese.Genel de bu tip yerlerden sıkılacağımı düşünürüm.Ama içeri girdiğimde çok etkilendim.Muazzam taş oymacılığı karşısında büyülendim.İç avlulu yapı içte iki katlı öğrenci odalarıyla çevrili bir yapı.Ama işlevinin yanında ruhani bir çekiciliği var.Müslümanlıkla ilgili motiflerden çok orta asya motifleri yapıya hakim.Meşhur çift başlı kartal buna örnek.Gücü ve ölümsüzlüğü simgeliyor.Lakin bakım berbat.Heryerden ne işe yaradığı belli olmayan kablolar geçiyor.Girişe çivilerle kermes ilanları asılmış.Bu çiviler yapının yüzeyine çakılmış.Yapı harap durumda.Yani işletme tam anlamıyla skandal.

Palandökene de çıktım.Bölgeye Polat otelleri hakim.Pist az ve oldukça dik.Kar kalitesinden pek anlamam gerçi.Tepeler çırılçıplak tek bir ağaç yok.Yani çamların arasından kayma hayalleriniz olmasın.Kar eriyince oldukça üzücü bir çıplaklık oluşuyor.Üniversiad sayesinde bir kaç özel tesis yapılmış o kadar.Ama kimse bölgede bir olimpiyat yapıldığını iddia edemez.Kar makineleri başıboş.Yükleyip hurdaya satsak kimse ne yapıyorsun kardeşim demez.Şaşırdık.

Üniversiad için yapılan uzun atlama tesislerini de gördük.Kulenin üstünde kafeler var.Ama haftaiçi asansörler çalışmadığı için merdivenlerden çıkıp yapılan olimpiyatların hakkını vermek zorunda kalıyorsunuz.Yapı işçiliği tam bir rezalet.Müteahhit işi yetiştirmek için bütün imalatları yalayıp yalayıp yapıştırmış gibi.Verilen paralara yazık.Kule mimarisi zaten ilkokulda ödül kazanan 1.sınıf öğrenci resmi kıvamında.Kötü işçilik te bu hamlığı perçinlemiş.

Erzurumda içki içmek ve sohbet etmek için yer bulmak ta biraz güç.Ama az da olsa güzel bir kaç yer var. Öğretmenevinde kalmanızı tavsiye ederim.Dışarda misafir aldıkları gibi hem temiz hem makul fiyatlı bir konaklama tercihi olacaktır.

13 Ocak 2011

"Sen sadece bir insansın."

Marcus Aurelius Antoninus Augustus Roma İmparatorluğunun Beş İyi İmparator'unun sonuncusudur.Aurelius büyük savaşların dönüşlerinde Roma meydanını sandaletleriyle çiğnerken halk muhteşem karşılama törenleri hazırlayarak şükranlarını sunarmış.Rivayet edilir ki bu süreçte bir uşak Aurelius'un kulağına hep "sen sadece bir insansın" diye  fısıldarmış.Bu onun gerçekle bağlarını koparmasını önleyen önemli bir önlem.Çünkü gerçekle bağı kopan biri herşeyini kaybeder.
Bunu günümüzde siyasi liderlerin dalkavukları  negatif  yönde layığıyla yapıyor.O dönemde seçime ihtiyacı olmayan bir imparator bile böylesine gerçekçi ve bilinçliyken şu anda her seçim döneminde boyunun ölçüsünü alan siyasetçiler gene dalkavuklarının yanıltmasıyla koltuklarını bırakmıyorlar.Tabi onlar da bu rüya aleminden  uyanmak istemedikleri için pek kolay kanıyorlar bu spekülasyonlara.

Devlet Bahçeli iktidar olmak için ihtiyaç duyulan 19 milyon oy formülünü açıklarken akılları karışan partililer başkanın "bu inandırıcı olmayan bir hesap mıdır?" çıkışıyla veriyorlar alkışı coşkuyu.Bahçelinin gerçeklik bilinci de bu durumu görünce somutlaşıp sıcak ülkelere doğru egzotik bir tatile çıkıyor.

Bunu tekrar iktidar hayalleri kuran Siyonizm savaşçısı Necmettin Erbakan'ın kıyamet gibi geçen kurultaylarında da hissediyorum.Onca insan Erbakanın yerine bir lider koyamamanın üzüntüsüyle oturup toplu ağlama törenleri tertip etmek yerine Erbakan'ın gerçeklik bilincini yok etmekle meşguller.Herşeyin sorumlusunu siyonizm ilan eden bir liderin en cafcaflı ve dinamik dönemlerinde yenemediği bir gücü şimdi gözüne kestirmesi çok cesurca.

Şimdi de hiçte solcu olmayan CHP'nin parti liderinin başına koyu yeşil CHE bereleri konduruveriyorlar.O da kendini devrimci zannediyor.
Parti liderlerine de bu yanılsama işi cazip geliyor.Çevresindeki dalkavuklar sayesinde bir şizofrenden farksızlaşıyorlar.Onlar gösterişli atlarının üzerinde şanlı bir mücadele yaptıklarının hayaliyle yaşarken biz ellerinde çıkma bir direksiyon simidi ve kafaya ters takılmış bir huni görüyoruz.